Dağlar yazımı yazarken okuduğum Hikmet Dağı kitabının sonunda Bakara Suresi 269. ayet yer alıyordu:
Allah dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir ve bunu ancak temiz akıllılar anlar.
Ben, hikmet kelimesini insanın kavrayamadığı gizli sebepler gibi bir anlamda kullanıyordum. Türk edebiyatında da genelde bu şekilde kullanılıyormuş. Fakat ayette geçen hikmeti merak ettiğim için Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Kur’an tefsirine baktım. 22 tane anlam sıraladıktan sonra 23. olarak bunların hepsi diyordu. Bugüne kadar niye dikkatimi çekmediğine şaşırdım. Bu konuda okumak için kitaplar satın aldım. Bu kitaplardan beğendiğim kısımlardan bahsedeceğim fakat tek tek kitapları incelemeyeceğim. Açıkcası bazı kitaplarda çok fazla tekrar var. İnsan ister istemez sıkılıyor. Bu kitaplar içinde en çok Mehmet Çalışkan’ın Kur’an Perspektifinde Hikmet kitabını beğendim. TDV’nin bastığı kitap farklı kişilerin yazdığı makalelerden oluşuyor. Diğer kitaplardan tasavvuf ve felsefe ile ilgili okuduklarım pek ilgimi çekmeyince bu kitapdaki tasavvuf ve felsefe makalelerini okumadım.
Kur’an’daki ayetlerde hikmet, Allah’a, Kur’an’a, peygamberlere ve diğer insanlara nispet edilerek geçmektedir. Ben insanlara nispet edilme kısmı üzerinde duracağım.
Hikmet kelime olarak alıkoymak, sakındırmak, engel olmak gibi anlamlara geliyor. Bu yüzden hikmet sahibi kimse sahip olduğu ilim ve akıl sayesinde doğru olana karar verebiliyor (isabet etme) ve haksız olan şeye engel olabiliyor. İslam’ın hikmet anlayışında sadece bilgi elde etme yoktur. Elde edilen bilginin gereğinin yerine getirilmesi yani amel de vardır. Benzer şekilde gaflet içinde yapılan iş, sahibine faydalı olsa bile onun hikmetine katkı yapmıyor.
Bazı alimlerin hoşuma giden hikmet açıklamaları oldu.
Bursevi’ye göre Bakara 269. ayette geçen hikmet; Kur’an’da geçen öğütler, onları bilip hayatında uygulamak anlamına gelir. Allah’ın hikmeti vermesi ise, o öğütleri açıklaması, onların öğrenilip uygulanması hususunda yardımı anlamına gelir. Taberi’ye göre hikmetten maksat davranışlarda isabetli olmaktır. Davranışlarında isabetli olan, bilinmesi icap edeni bilendir, Allah’tan korkandır, fakihtir, alimdir. Yani bu ayete göre Allah, dilediğine sözde ve fiilde doğru isabeti verir. Ve Allah kime bunları vermişse birçok hayır vermiştir. Mevdudi’ye göre buradaki hikmet, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırmaya yarayan bilgidir. Hikmet sahibi kimse serveti ile övünüp her zaman daha fazla kazanmaya çalışmak yerine kendi gerekli ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra müsriflik ve cimrilik yapmadan servetinden infakta bulunur. Bu ayet önceki ve sonraki ayetler ile birlikte okunduğunda infak etmenin önemi daha iyi anlaşılır.
Behlül Tokur ve Sakin Özışık TDV’nin Hikmet kitabındaki yazılarında Hikmet’i dindarlığın kişilik ve ahlaki gelişimi ile ilgili bir kavram olarak görüyor. Allah’a iman teoride Allah’tan başka ilah edinmemedir ama pratikte kul Allah’ın eylemlerine özenir ve gücü ölçüsünde onlara benzemeye çalışır. Örneğin insan yaptığı işi, Allah’ın “Halik” ismi örneğinde olduğu gibi ayrıntılı bir şekilde tasarlayabilir. Allah’ın “Bari” ismini örnek alarak yaptığı işi sağlam bir şekilde yapabilir. Allah’ın “Musavvir” ismine bakarak yaptığı işe estetik bir şekil verebilir. Bu anlamda Allah’ın “Hakim” ismi hikmetli insan için rol model olacaktır. “Hakim” ismi yaptığı işi en ince ayrıntısına kadar en güzel şekilde bilen ve yapan anlamlarına gelir. Bu yüzden ilim öğrenme konusunda zayıf da olsa dağ başında Allah’ı bilen ve işinin hakkını vererek yapan bir çoban hikmet sahibi olarak değerlendirilebilir. Hangi meslek olursa olsun, kişinin yaptığı işi en iyi şekilde öğrenip yapması ve bütün bunları yaparken yönünü Allah’a çevirmesi hikmetin ortaya çıkması için yeterlidir. Dindar bir bilinç hayatın hiç bir alanında hikmeti göz ardı edemez.
Servet Doğan kitabında Gazzali’nin bilginin kaynağına önem verdiğini söylüyor. “Bilginin doğru olması yetmez. Sahipleri de doğru olmalıdır. Aksi takdirde doğru ile birlikte birçok yanlışın da gelmesi kaçınılmazdır. İnsanların üstün gördükleri bir medeniyeti tüm yönü ile taklide kalkışıp abur cubur ne varsa almaları korkusu, yabana atılacak bir korku değildir.”
Hikmet-i Peder kitabı diğerlerinden farklı olarak bir roman. İki oğlu ve bir kızı olan doktor bir baba çocuklarının mutlu bir evlilik yapmasını istiyor. Kitap, babanın bunun için yaptığı arayışı konu ediniyor. Kitaptaki baba, boşanmaların nedenini araştırıyor. Yaklaşık 130 tane boşanma vakasını tek tek incelemiş. Boşanmaların %90 oranında erkek kaynaklı olduğunu söylüyor. Genelde genç yaşta evlenen erkeklerde sorunu görüyor. Aslında ona göre önemli olan yaş değil. Kişinin belli bir olgunluğa erişmesi. Bir baba olarak bu arayışını takdir ettim. Fakat çözüm şekli bana mantıklı gelmedi. İnsanın bir kötülükten uzak durması için o kötülüğü yaşamasını veya öğrenmeye çalışmasını ben pek doğru bulmuyorum. Tam tersi kötülüğün yayılmaması ve öğretilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin bir psikoloğun uyarısı bana mantıklı gelmişti. Kötü işleri ve yöntemleri öğrendiğiniz zaman normalde onu uygulamazsınız. Fakat kendinizi kontrol edemediğiniz sinirli bir anınızda o kötü iş aklınıza gelir ve uygulayabilirsiniz diyordu. Bu açıdan gazete, televizyon veya sosyal medya yolu ile kötü davranışların gösterilmesini ve anlatılmasını doğru bulmuyorum. Çözüm yöntemine katılmasam da kitabı merakla okudum. Kitabın yazım tarihini bilmiyorum ama yazarının 1912’de ölmüş olduğunu not edeyim.