Doktorun şu sözü hep aklıma geliyor: “Kalbi kısa bir süre durmuş. O sırada beyne kan gitmedi. Nasıl bir etkisi olacağını bilemiyoruz.” Kalbimizin bir an bile durmasına tahammülümüz yok.
İskender Pala da doktor arkadaşının kalbine baktır demesinden sonra kalp konusunu araştırmaya başlıyor. Kutsal kitapların kalbe verdikleri önem ve kalbin sevgi anlatımında çok eski zamanlardan beri kullanılması dikkatini çekiyor. Okumaları sonunda kalp ile bağlantılı ruh, nefis, akıl, can gibi kavramların tanımlarını yapmaya çalışsa da sadece okuyucunun kendi tanımını yapabilmesi için ipucu verebileceğini söylüyor. Benzer şekilde şairlerin çok kullandığı gönül kavramının da net bir tanımı yok. Peygamberimiz bir hadisinde “Dikkat edin bedende bir et parçası vardır ki o, iyi olduğu zaman bütün beden iyi olur, bozulduğu zaman bütün beden bozulur. İşte o kalptir” buyurur. Burada hem fizyolojik hem manevi bir kalpten bahsedildiği düşünüldüğünde o manevi kısma gönül demişler.
Kitap üç bölümden oluşuyor. Kalbi tanımak için olan ilk bölümde çok çeşitli yazılar var. Diğer iki bölüm ise kalbi yönetmek ve kalbi içselleştirmek için.
Ben özellikle kalbi yönetmek için yazılan bölümü sevdim. Bu bölümde hasret, vefa, merhamet, sabır, kanaat, şükür, kibir, tövbe, haya gibi kavramlarla ilgili yazılar var. Vefanın üç kademesinin ilki sıradan insanların vefası, yani vefa gösterene vefa göstermekmiş. İkinci kademede hainlik yapan birine vefa göstermeyi asil insanlar yapabilirmiş. Üçüncü kademe ise kalpteki aşkla ilgiliymiş. Sevgiliye kavuşma umudu kalmadığı veya sevgili dünyadan göçtüğü halde ona vefa göstermek hakiki vefayı gösterirmiş. Kanaat ise kalbin yetinmesini ifade ediyor. İnsan dünyada çok şeye sahip olarak değil az şeyle kanaat ederek mutlu yaşayabiliyor.
Kalbin Erbaini kitabını iki kere okudum. Kitap o kadar hoşuma gitti ki ara ara tekrar okumayı düşünüyorum. Kitapta kalple ilgili kırk hadis ve kırk tane kısa kısa yazılar var. Mehmet Görmez, bir müslümanın hayatı için önemli konuları çok güzel anlatmış. Burada bazılarına değineceğim.
İstikamet, bu kitabı okuyuncaya kadar pek dikkatimi çekmeyen bir kavramdı. Hayatta her an dosdoğru yol üzerinde bulunma hassasiyeti gösterebilmekmiş. Bunun için inanç, söz ve davranışlara dikkat etmek gerekiyor. Kişinin ahlakı, doğruluk ve dürüstlük üzerine olacak, dili doğruluk ve dürüstlük üzerine olacak ki kalbi ve imanı istikamet üzere olsun. Kur’an’da geçen şu dua da çok önemli: “Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma” (Ali İmran 8). İlginç bir kavram da “samt-ı kazib”. Haksızlık karşısında suskun kalmak yani susarak yalan söylemek demekmiş. Haya, genelde insanların birbirinden utanması olarak algılanıyor. Oysa haya, iyi işleri yapmaktan kaçmamak, kötü işleri yapmaktan çekinmekmiş. Peygamberimiz, “Haya etmedikten sonra dilediğini yap” diyerek hayayı temel bir ahlaki meziyet olarak görmüştür.
Benim için yeni kavramlardan biri de hilm. Hilm, yeri geldiğinde cahille muhatap olmamak, öfkesine hakim olmak, cahil insanların seviyesine inmemekmiş. Hem insanlarla ilişkilerde hem Allah’a ibadet ederken samimi olmak çok önemli. Fakat son zamanlarda çok duyduğumuz “kalbim temizdir” ifadesi, bilgi, amel ve ahlak olmadan kuru bir ifadeden öteye geçemez. Kitapta insanlığı saran hiddet ve şiddet sarmalı merhamet eğitiminin eksikliğine bağlanıyor. Kalbi, kin, öfke, intikam, şehvet, ihtiras gibi hastalıklardan temizlemek için merhamet eğitimi gerekmektedir.
Kur’an’da kalple ilgili çeşitli ayetler yer alıyor. Kalbin paslanması, sertleşmesi, katılaşması, taşlaşması, taştan da sert olması, kilitlenmesi, bağlanması, kapanması, kılıflara bürünmesi, hastalanması, körleşmesi ,mühürlenmesi, bu ayetlerde kullanılan ifadeler. Bunlar mecazi anlatımlar olarak görülüyor. Fakat tekrar başa dönersek, organ olarak vücudumuza kan pompalayan kalp ile manevi kalbimiz sanki iç içe geçmiş gibi. Her ikisinin de sağlığına dikkat etmemiz gerekiyor.