O hafta eğitim veriyordum. 11 Eylül sabahı eğitim yerine giderken yolda telefon geldi. Kendimi dayanıklı sanırdım. Haber vermek için eğitim yerini aradığımda konuşamadım bile, sadece “babam” diyebildim. Cenaze namazından önce kılınan öğle namazında kendimi tutamıyordum, gözlerimdem yaşlar boşanıyordu.
Babamla yaşadıklarımla ilgili hafızamı yokladığımda ilkokulda yaşadığım sıra olayı hemen aklıma geliyor. Bütün öğrenciler sıradayız. Biz beklerken gelen bir veli olursa hemen gidip görevliden belgeyi alıyor, çocuğu sıra beklemekten kurtuluyordu. Ben de babamın geldiğine çok sevinmiştim. Babam diğer çocuklara haksızlık olmasın diye sıramı beklememi istediğinde ise şok olmuştum. Zaman içerisinde bu olay aklıma geldiğinde onu takdir etmeye başladım.
Ortaokul birinci sınıftaki bir olayı da hiç unutamıyorum. Gündüz, okulun bahçesinde top oynarken düşüp kafamı yarmıştım. O şekilde derslere girip akşam eve geldim. Babam o akşam eve çok neşeli bir şekilde gelmişti. Başımı görünce neşesi kaçtı. Beni kaptığı gibi hastaneye götürdü. Hastanede bilmediğim tuhaf aletlerle çekim yaptılar, sonuçları incelediler. Korkulacak bir şey olmadığını söylediklerinde rahatlamıştı.
Babam zor şartlarda okumuş. Köyden ilçedeki okula gitmek için 5 km yürüdüğü zamanlar olmuş. Çeşitli sıkıntılar çekmiş ama okumayı başarmış. Kendi çocuklarını okutmak için çok gayret etti. Bu sayede hepimiz üniversite bitirdik. Ayrıca kardeşlerine de çocuklarını okutmaları için tavsiyeler verirdi.
Bütün çocuklarına çift isim verdi. Büyük adamların çift isimli olduğunu söylerdi. Çocukların babalarını geçmesi gerektiğini düşünürdü. İlerlemenin bu şekilde olacağına inanırdı.
Emekli olduktan sonra bir bakkal dükkanı devraldı. Bilmediği bir işte çalışmaya başlamıştı ama dürüstlüğü sayesinde başarılı olduğunu düşünüyorum. Özellikle bakkala gönderilen küçük çocuklara karşı daha hassas davranırdı. Onlara malın en iyisini vermeye çalışırdı. Bakkalda pişirilen yemekleri, yapılan çayları unutamam. Özellikle bulgur pilavlarını çok severdim. Bulgur pilavını farklı farklı malzemelerle karıştırarak pişirirdi.
Çay konusunda ise deneye deneye yöntemler buluyordu. İlk başlarda acımasın diye demlenmiş olan çayı süzerdi. Sonraları çayı soğuk su ile demlemeye başladı. Uzun süre bekleyecek olan çayı soğuk su ile demleyince ilginç bir şekilde acılaşmıyor.
Akraba ziyaretlerine çok önem verirdi. Bayramlarda abilerine ve ablalarına gitmek isterdi. Çocukken önce tren ile ilçedeki anneanneme giderdik. Oradan da bir şekilde köye gitmeye çalışırdık. Onun bu yaklaşımını ben de önemsiyorum. Bayramları akrabalar ile geçirmek istiyorum.
Hastalandıktan sonra bakkalı kapatmak zorunda kaldı. Evin önündeki bahçe artık onun için en güzel vakit geçirilecek yerdi. Çeşit çeşit çiçek yetiştirmeyi çok severdi. Bir de üzümlere dayanamazdı. Bahçeye farklı tür asmalar dikmişti. Değişik bir üzüm gördüğü zaman, imrenir onu yetiştirmek isterdi. Ağaçlara aşı yapmaya merak sarmış ve bir şekilde öğrenmişti. Bir defasında bana nasıl aşı yapılacağını anlatmak istemişti. Ben ilgi göstermemiştim. “Niye ilgi göstermiyorsun, öğrenir misin?” demişti. O fırsatı kaçırmış oldum. Ziyaretlerimizden dönerken elimize bir demet çiçek verirdi. O çiçeklerin çoğu, koyduğumuz vazolarda kurudu. O kuru hallerini yıllardır saklıyorum.
Bakkaldayken ve bahçedeyken radyodan türkü dinlemeyi severdi. Hepsini sevemesemde türkülerden ben de hoşlanıyorum.
Bir kaç kere ameliyat oldu. Günlerce hastanede yatmak zorunda kaldı. Çok acı çektiği zamanlar oldu ama sadece sabretti. Refakatçi olarak kaldığım zamanlar aynı zamanda bir fırsat olmuştu. Normalde kendi hayatını pek anlatmazdı ama hastane günlerinde hiç duymadığım anılarından bahsetmişti.
Babama da Allah’tan rahmet diliyorum.